AH ŞU KAVRAMLAR...
Atalay GİRGİN*
Tarihsiz
bir
kavram, kavramsız bir tarih yoktur. Tarihi yapan da insandır, kavramları yapan
da...
Düşünmenin,
düşüncelerini ifade etmenin, temel birimleri olan kavramlar, “nesne ve
olayların zihindeki tasarımı” olarak tanımlanmaktadır. Her durumda ve her
kavram için geçerli midir bu? Dahası hangi nesnenin, hangi olayın, kimin
zihnindeki tasarımı?
Özellikle
ikinci soruyu düşündüğümde, -tüm kavramlar için olmasa da-, bazı kavramların,
insanın düşünce ve söylemini belirleyen, bakış açısını yönlendiren, hatta kendi
bulunduğu yeri bile yanılsamalı bir biçimde kavramasına neden olan siyasal ve
ideolojik bir nitelik taşıdığı sonucuna varıyorum. Hele hele tanık olduğum bazı
konuşmalar ve başkalarından dinlediğim olay aktarımları ya da okuduğum bazı
yazılar, bu düşüncemin doğru olduğu kanaatini daha da güçlendiriyor.
Bu
durumda, yaptığı kavramları, olay ve nesnelerin bir tasarımı, gerçekliği
düşünmenin ve anlamlandırmanın temel
birimleri olarak, ötekinin bilincinde var edebilen insan, en azından
düşünüş ve söylem düzeyinde, siyasal ve ideolojik anlamda egemenliğini sağlamış
demektir. Bu niteliğe haiz kavramlarla
düşünenler ise, söz konusu egemenliğin ya “ideolojik esirleri” ya da onun
bilinçli hizmetkarlarıdır.
Kavramların
siyasal ve ideolojik karakterini ve işlevini düşünüşüm yeni değil elbette...
Her kavram için değilse de birçoğu üzerine kafa yorduğum oldu geçmişte. Bu yazıyı yazmama neden olan kavram üzerine
de düşünüp geçmiştim. Ancak son zamanlardaki bazı tanıklıklarım, tepkimi ifade
etmeye yöneltti beni...
Bu
hangi kavram mı? Ortadoğu...
Ortadoğu;
hem yön hem de yer bildiren, coğrafi bir bölgenin adı olarak telaffuz edilen
bir kavramdır. İyi de kimin bakışına göre, kime göre bir coğrafi bölgenin
adıdır bu? Kim, neye göre belirlemiştir bunu? Nereden bakmıştır?
Söz
konusu bölgeyi, nerede olursa olsun, “Ortadoğu” kavramıyla düşünen, söyleyen,
yazan biri kimin bakışıyla, nereden algılamakta ve anlamlandırmaktadır
gerçekliği?
Örneğin
şöyle sorsam : Türkiye’de yaşayan bir insan için “Ortadoğu”, yön ya da coğrafi
anlamda neresidir? Ya da İran’da, Kazakistan’da, Hindistan’da yaşayan biri
için... Böylesi bir belirleme, bulunulan yerden hareketle “doğu” olarak
nitelenen en uzak yere, bölgeye göre yapılır ve ikisi arasındaki bir yerin adı
olabilir bu...
Ama
ne yazık ki insanlar, bulundukları yere, duruma bakmaksızın, Türkiye’de de
yaşasa, başka bir yerde de,
“Ortadoğu”dan söz ettiklerinde kendi orta doğularını düşünmüyorlar.
Onlara, bu kavramı yapıp verenlerin “Ortadoğu”sunu düşünüyorlar. Gerçekliği,
onların bulunduğu yerden, kendilerine göre yaptıkları anlamlandırmayla
algılıyorlar. Ki bu kavram, “Avrupa merkezci” siyasal ve ideolojik bir
anlayışın ifadesidir.
Bundan
dolayıdır ki kendi bulunduğu, yaşadığı bir bölgeden bile, “Ortadoğu” olarak söz
eden bir insan, ne denli karşı olduğunu ileri sürse de, düşünmesinin,
gerçekliği algılama ve anlamlandırmasının temel birimleri olan kavramlarıyla,
siyasal ve ideolojik olarak teslim olmuştur, insanın insanı sömürüsüne dayanan
kapitalizme, emperyalizme ve onun egemen sınıflarına... Önce egemenin, siyasal
ve ideolojik kavramlarıyla düşünmekten kurtulmak gerek, tutarlı bir karşı oluş
için... Yoksa, laf-ı güzâftan öte bir değeri olmaz, karşı çıkışın...
Sözün
özü : Her kavram zenginleştirmez insanı... Bazıları teslim alır, farkına bile
varmadan... Bundan dolayıdır ki, seçmeyi
bilmek gerek, özellikle de kavramları...