19 Şubat 2012 Pazar

DUVARA YAZILANLAR


                   DUVARA YAZILANLAR
                                 
                                              Sabiha KÖTEK

İnsanın içini döktüğü en yaratıcı alanlardır duvarlar. İnsan açıktan ve olağan yollarla dile getiremediklerini duvarlara yazar. Yaşam görüşlerini, siyasi anlayışlarını, aşklarını, hayal kırıklıklarını, öfkelerini, sevinçlerini, korkularını, güdülerini, umutlarını ve daha akla hayale gelmeyecek yanlarını yazar. Hatta bazen yazılan şey hiçbir şeydir, sadece yazanın yaşadığını gösteren naçizane bir izdir. Ölümsüzlüğü bir türlü keşfedemeyen insanoğlunun ölüm karşısındaki en eski savunması değil midir iz bırakma istemi? İlk çağlara ait mağara duvarlarına yapılan resimlerin, konulan işaretlerin; eski Mısır’da yolculuğa çıkanların geçtikleri yerlerin duvarlarına yazdıkları adları ya da çizdikleri resimlerin amacı hep bu iz bırakma istemi değil midir?

“ Offf ulan Offf… Niye yazı yazılmış bu duvarlara?”

Duvara yazı yazan kişinin her koşulda o duvarın bulunduğu sokakla, mekânla sıkı bir ilişkisi olduğu düşünülür. Kocaman yazılmış bir “ DONDUM” yazısını yazan, işadamı Ahmet bey değil, o duvarın dibinde dondurucu bir kış gecesini geçiren ‘birisi’ olmalıdır. Ama bu ilişki sadece sokağın sakini olması ile sınırlı değildir, daha da önemlisi sokakla, o sokağın kültürüyle donanmış biridir duvar yazıcısı. Yaşamını sadece kapalı mekânlarda geçirmeyen, yaşam mekânı sokak olan insanlar duvarlara yazar. Böyle olunca da duvar yazılarının bir numaralı düşmanı dört duvar arasına sıkışıp kalmış yaşamdır.

“ Duvara yazı yazın, biz buradayız emniyettesiniz dediler… Yazdım şimdi emniyetteyiz…”
Gücü ellerinde tutanların, iktidar olanların canını fena halde sıkar duvar yazıları. Çünkü kendi dünyalarının dışında, daha gerçek, daha renkli bir dünyanın olduğunu alay edercesine hatırlatırlar. Bu tatsız hatırlatmayı silmek için ellerinde kireç kovaları ve fırçalarla düzenli olarak “ temiz”lerler duvarları. Bu varoş insanları ve söyleyecek farklı sözü olanlar için yepyeni, tertemiz bomboş duvarlar demektir:

“ Ulaşamayacaksan emele boşa çaba sarf etme amele. Bu duvarlar ne boyalar gördü geçirdi.
Eee bundan sana ne”
“ Silemiyorsan karalayacaksın”


Duvara yazı yazanların dış mekânla bağları güçlü olduğu oranda yaşamla bağları kırılgandır. O görmezlikten gelinmiş, küçümsenmiş veya ayıplanmıştır. Neyse ki meydan okuyabileceği duvarlar vardır.

“ Bizim köyde ebe yoktu ben fırlama doğdum”

Duvara yazı yazmak en risksiz ve kolay kendini ifade etme yoludur. Ancak etkisi çoğu zaman amacını aşar. Çünkü bir duvar yazısının çekim gücü inanılmazdır. Bir duvar yazısı görüp de kafasını çevirip gidecek bir babayiğit bulamazsınız. Hatta – daha ileri gidelim – aynı duvar yazısını her gün aynı merak ve ilgi ile okuyabiliriz. Bize hiçbir şey ifade etmeyenlerini bile:

“ Ama ben kiraz sevmem ki”

Metronun aceleci kalabalığına karışmışken duvardan bize meydan okuyan “ Görev aşkından bir gün geberip gideceksiniz”i okumamak için ne kadar gözlerimizi kaçırırsak kaçıralım nafiledir ya da “ burnunda bir şey var” yazısını her okuduğumuzda elimizin burnumuza uzanmasına engel olamayız.


Duvara yazılan bir yazının okunmama olasılığı sıfırın altındadır. Çünkü duvar yazıları elden geçirilmemiştir. Oldukları gibidirler, yalın, sansürsüz. Oraya yazan, sanılanın aksine teşhir olmaz; o hiç kimsedir. Her ne kadar ona bir sıfat yakıştırmaya kalkanlar olsa da:
“ ilimdir insanın rehberi, duvardır ibnenin defteri”

Bu defteri okumak herkese keyif verir. Duvar yazıları kıvrak zekânın ürünüdürler. İnsan beyninin sınırlandırılmadan, koşullandırılmadan neler yapabileceğinin en güçlü göstergeleridirler. Dayanılmaz çekiciliklerinin en önemli nedenlerinden biri budur. En acıtan gerçekler bile duvarda ince bir mizah, ironi ile yumuşar, katlanılır hale gelir:

“ Kim vurduya gittim, gelicem”
“ Nazar etme ne olur! Gasp et senin de olur”
“ okusaydım adam olacaktım şimdi milyarderim”
“ Hayat bir reddediştir.
Hayır değildir”
“ Sigara sağlığa zararlıdır. İmza: puro”
“ Hayat buysa üstü kalsın”
“ Eskiden hiçbir işi tamamlayamazdım ama bu ke…”
“ Dondum
Ben de atlettim”
“ Ben bittim abi şimdi pireyim”

Kimi zaman da duvar yazıları hiçbir amaç taşımaz, sadece keyifli bir kelime oyunudur.

“ Son gülen espriyi en son anlayandır!!”
“ Sordum sarıçiçeğe soruma cevap vermedi”
“ Kimya kim ya!”
“ Paraya para demezdi, çünkü ‘r’leri söyleyemezdi”
“ Ölsem de gam yemem çünkü gaz yapıo”


Her duvar yazısı bir çığlıktır. Ben buradayım çığlığı, her şey sizin söylediğiniz gibi değil çığlığı, bakın dünyada böyle şeyler de oluyor çığlığı… Taşıdıkları bu muhalif öz nedeniyle toplumsal tepki oluşturmada kullanılan en eski yazı türüdür duvar yazıları. İnsanı sıkıştırıp şekilsizleştiren her türlü toplumsal, siyasal, ekonomik, dini kalıplar ve sorunlar bu yazılarla topa tutulur. Bunun en doğrudan olanı, 12 Eylül öncesi sıkça gördüğümüz, günümüzde yok denecek kadar seyrek rastlanan siyasi sloganlardır:
“ Ya Devrim Ya Katliam”
“ Tek Yol Devrim”
“ Yaşasın 1 Mayıs”
“ Ne tanrı, ne devlet / ne efendi, ne köle”
“ İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”

Duvara doğrudan yazılan sloganlar ne derece amaçlanana hizmet ettiler bilinmez ama ince bir zekâ ile mizah katılmış hinoğlu hin duvar yazılarının en donuk beyinleri bile gıdıklayacağı kesindir.
“ Üniversite kullanmıyorum yöksürtüyor. Bir összede”
“ Üniversitede oku. İşsizler ordusunun en kalifiye elemanı ol”
“ Kurtlardan teklif geldi, sürüden ayrılıyorum”
“ Yalnızca hayvanlar kürk giyer”
“Papağanımı konuşması için terörle mücadeleye verdim sonuçtan memnunum”
“ Düşünce suç olmasın / kalkınca suç olsun”


Duvar yazıları yazıldıkları mekânın aynasıdır. Yalnızca duvar yazılarını okuyarak o yerin – sokak, mahalle, semt, şehir, ülke – ruhunu koklayabiliriz. Sadece Türkiye’de koklayabileceğimiz bir koku, arabesk bir isyanla bıçkın delikanlılığın ilginç bileşimidir. Kendine özgü, apayrı bir dünyadır bu:

“ Bizde dostluk nedir bilir misin? Son nefesin kaldıysa al dostum bu can senindir… Yolun sonu uçurumsa bekle dostum ilk adım benimdir!”
“Deliyiz meliyiz ama yürekliyiz. Ne de olsa Denizliliyiz…”
“ Keyfe keder alayına gider bir Gümüldür çocuğuyuz şeklimiz yeter”
“ İzmitliyim can yakarım körfezliyim mal satarım âlem dedikleri buysa… Ölümüne isyankârım”
“ Karanlık sokakların isyankâr delikanlıları fato, memo, ömo, faro…”
“ no hip hop yes müslüm baba”
“ Entel dantel anlamayız biz / her kahvede masamız her karakolda adımız / her güzel kızda fotoğrafımız vardır”
“ Nuri Alço kıymetlimisss”

Bu dünyanın bir başka yansıması da sitem doludur.
“ İnsanlar teşekkür edemedikleri zaman nankörlük edermiş”
“ Bazen değer verdiğin insanlar bile senin gözünde değerini kaybedebiliyo belki de gözün kadar değeri bile haketmiyo…”


Duvar yazılarının ülkeden ülkeye ne kadar farklılıklar gösterdiğini görmek de şaşırtıcıdır:
“ fun fact: 1/6 of the world is chinese – komik gerçek: dünyanın altıda biri Çinli ”
( Avustralya)
“ Do you think I’m fat – sence şişman mıyım” ( Kanada )
“ Fight mediocrity / shoot a hipster – vasatlıkla savaş bir serseri( aynı zamanda kalçada toplanan pantolon anlamındadır ) vur-” ( ABD, bira reklamının yanındaki duvarda )
“ Good night everybody, good body every night – herkese iyi geceler her gece iyi beden-”
( İngiltere )
“ I’m ruff, buff and tuff - sapına kadar erkeğim – ( İngiltere )
“ Going blank again – ekran yine kararıyor, hafızam yine siliniyor – ( İngiltere )
“ Lütfen bu kaldırıma bulgur sermeyin!” ( Türkiye )

Ama bazen de benzerlik – hatta aynılık - olması duvar yazılarının özünün bir gereğidir ve şaşırtıcı değildir:
“ Paran varsa Range Rover / paran yoksa game over” ( Türkiye )
“ When Money talks, nobody pays any attention to the gramer – para konuştuğunda kimse gramere önem vermez-” ( ABD )
“ Orduya katıl enteresan insanlarla tanış ve öldür onları!”
“ Join the army! Travel to exotic, distant lands. Meet exciting, unusual people and kill them!”


Bazı duvar yazıları özneldirler. Bunlar yalnız ve yalnız yazıldıkları duvarda anlamlıdırlar:
“ Geldim, gördüm, yemedim.( yemekhane duvarı)”
“ Burası Sırbistan!
Aptallar, burası Sırbistan değil… Pastane!( eski Yugoslavya’da bir pastane duvarı)
“ Money sucks – para soğurur, tüketir ( çekilir ) – ( bir bankamatik duvarı)
“ Ahmet bunu okuyorsan şüphelerimde haklıyım demektir ( kadınlar tuvaleti duvarı)


Duvar yazıları ile zaman yolculuğuna çıkabilirsiniz. Çok değil bundan sadece on beş yirmi yıl önce utangaç ve ürkekçe yapılan isyanlar, hüzünler teknolojinin gelişimiyle birlikte kılık değiştirdi. Avrupa’daki resimli duvar yazılarını ( Grafiti ) ender de olsa ülkemizde de görebiliyoruz. Ancak bu konudaki bebeklik dönemine rağmen, bizde de artık duvar yazıları daha bir “cool” ve teknik:
“ Komşu komşunun uydu antenine muhtaçtır”
“ Face verdik Book’unu çıkardınız”
“İnternetsiz ev sensiz hayat olmaz”
“ Sen vadofon gibi hayatı yaşarken ben Turkcell gibi seni her yerde çekemem”
“ İnsanın adı çıkacağına son cd’si çıksın”
“ Sevdik de ne oldu tekel telsim zengin oldu”
“ Bu ericSON başka Erik yok”
“ Birisi demiş ki benim gibisini google’da arasan bulamazsın demiş öbürü ben de yahoo dan bulurum demiş ben de facebook tan bulurum”


Aşkın her hali duvar yazılarındadır.
Bazen bu sadece bir ilandır, naif ve romantiktir: “ Ayşe seni her türlü seviyorum” ;
Bazen sevdiğini koruyup kollayan bir merak: “ Geceyi iyi uyudun mu canım?” ;
Bazen çaresiz: “ Ben aşka küskün aşk bana, ekonomik krizzz engel kavuşmamıza” ;
Bazen yaralı, dolayısıyla da yaralayıcı: “ Gülü sevdim dikeni battı Burcuyu sevdim g.tü kalktı” ;
Bazen inkârcı: “ no manita no dır dır yes şamata yes gırgır” ;
Bazen bıçkın: “ Kolumda 3,5 jilet yarası o da aşkımın hatırası” ;
Bazen kibirli: “ Kralına yol vermişim soytarısıyla uğraşamam” ;
Bazen mahcup: “ Ölümüne sevda dedik yalancı çıktık” ;
Bazen kırgın: “ Yalanmış sevgilim” “ Ana gibi yar senin gibi yalancı olmazzz”;
Bazen yorgun: “ Bir daha seversem 27 olsun” ;
Bazen kanaatkâr ve rahat: “ Sevene can verdik sevmeyene yol verdik” ;
Bazen uyarıcı: “ Kanayan yarana kan dursun diye başka bedenler basarsan mikrop kaparsın” ; Bazen pişman: “ Özür dilerim Sinemim” “ Kraliçe olmayana taç taktım ben en büyük hatayı burada yaptım;
Bazen bilge: “ Kalp bir aşktan diğerine göç ederken az çok zedelenir… Tam aşk = İlk aşk;
Bazen koşulcu: “ Love beni loveyim seni”
bazen de nostaljik: “ Nerde kaldı eski aşklar. Şimdi Mecnun küpeli, Leyla kaşar.


Duvar yazıları toplumsal cinsiyetçiliğin en net deşifre olduğu yazılardır. Erkek egemen anlayışın kendini en pervasız ortaya serdiği yerler duvarlardır. Ancak bu zihniyet asla yalnız başına değildir. Çok sıkı iki dostu ile birlikte boy gösterir çoğu zaman: futbol holiganlığı ve ırkçılık kulvarında koşan bir milliyetçilik.

“ Semtimiz erkek semti âşık eder herkesi üzerimizden eksilmesin bayrağımızın gölgesi biz kötü günde hep omuz omuzayız övünmek gibi olmasın biz Talatpaşalıyız”
“ Çarşı Pazar kadın işi tribün erkek işi”
“ Kız dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor fatihi tek”

Bazen de bu anlayışla dalga geçen yazıları okumak yüreğimizi biraz hafifletir:
“ Kızını dövmeyen damadını nah döver”
Az da olsa bu zihniyetin çelişkisini can damarından yakalayan yazılar daha da ümitlendiricidir:
“ Erkekliğiyle övünür kadından doğan erkekler”

Erkekliğiyle övünenlerin her anlamda deşarj alanı olan futbolun duvarlara yansıması tribünlerdeki görünümünden hiç farklı değildir. Bir kütleye ait olma duygusunun en sahiplenici ve pervasız biçimiyle övüngen, komik olacak kadar abartılı ve tahrik edici.
“ Fener’li misin? Öyleyse Allah başka dert vermesin”
“ Bir gün herkes Galatasaraylı olmayacak bırakın o ayrıcalık bizde kalsın”
“ Ölümden döndürdün Beşiktaş beni”

Bu kısır döngüyü kırmak için takdire şayan bir çaba gösteren çarşı grubu bile farkında olmadan döngünün içine giriverir.
“ Akıllı ol! Çarşı burada”

Cahillik ve yoksullukla beslenen ırkçılık ise insanlığın en büyük belasıdır. Ve tabi ki fazlaca “erkek” bir ağızla duvar yazılarında sık sık görülür.
“ Ölüler ölmez vatan bölünmez”
“ Hayatta iki şeyden nefret ediyorum biri ırkçılık ikincisi de zenciler”
“ Hasan AİDS’li! ( İsveç’te ‘80’li yıllarda göçmenleri aşağılayan ırkçı duvar yazısı)”

Bununla beraber, en büyük darbeyi yine boy gösterdiği duvarlarda yiyecektir;
“ Türküm, doğruyum, çalışkanım, zengin bir bayanla evlenmek istiyorum”
“ Ey yükselen yeni nesil! İnin lan aşağı”
“ Ey Türk genci! Eğer ki bir gün istikbalde dahi çalışma hevesin gelirse dur… Sakın panik yapma otur ve geçmesini bekle”


Duvar yazılarının gücünü görenler bu durumu fırsata çevirmekte gecikmemiş ve duvarları masrafsız ilan tahtasına çevirmişlerdir.
“ Yan bahçedeki beyaz kediyi kim aldıysa lütfen yerine bıraksın. Elleri kırılsın diye beddua ettim!”

Sık sık da amansız tehditlerin, meydan okumaların, gözdağı vermelerin arenasıdır duvarlar.
“ Buraya çöp dökenin anasını, avradını, bacısını…”
“ Ey buraya işeyen ibne…”
“ Beni beş kuruşa satanı ben beleşe veririm”


Arada duvarlar aracılığıyla nasihat edilir. Bunların bazıları ben yandım sen de yanma tarzında, bazıları tavsiye edecek bir şeylere sahip olmanın çocuksu sevincini taşıyan, bazıları da inceden inceye alaycıdır.
“ Sigara iç dedeni gör sigara içme torununu gör. Oldu mu bu bir tavsiye”
“ Fark edilmek istiyorsan sarımsak ye”
“ Bilmediğin boku git mektebinde oku”
“ Bir ömür boyu eşek olmaktansa 2 yıl inek olmak daha iyi”
“ Kafanızı peynir ekmekle yemeyin. Domatesle yiyin daha tatlı oluyor.
Ben denedim biraz tuzsuz ama tatlı”
“ Başkalarının seni ezmesine izin verme. Ehliyet al, sen onları ez. Temel”


Toplumun bastırılmış, susturulmuş, lanetlenmiş, ötekileştirilmiş her şeyi duvarlarında yazı olarak patlar. Duvar yazıları toplumun suratının tam ortasında çıkmış çıbanın patlamış başıdır. Patlayan çıbandan yazı olarak akan irin sağlığa iyi gelir, iyileştirir.

“ Söyleyemediklerimize inat”.

Kim bilir belki de bunun etkisiyle önemli düşünürlerin güzel sözlerini de duvar yazılarında okuruz kimi zaman. Kitap okuma alışkanlığı olmayan insanlarla ve “ best seller” dışında baskı yapmayan yayınevleriyle dolu bir ortamda bu, zekice bir alternatiftir ve görece olarak yeni bir durumdur. Aynı zamanda sırf doğrudan bir siyasi mesaj taşımıyor diye duvar yazılarının kalitesinin düştüğünü düşünenlere de bir kez daha düşünmeleri gerektiğini hatırlatır. Yatağına sığmayan su mutlaka taşacak bir yer bulur.

“ Normal tehlikelidir”
“ Amaçlar her zaman bir beden büyük olmalıdır ki ona göre gelişelim”
“ Görünüşünle karşılanır kişiliğinle uğurlanırsın”
“ İnsan söylediği sözün mahkûmu söylemediği sözün hâkimidir”
“ Her bildiğini söyleme her söylediğini bil”
“ İntihar özeleştirinin en dürüst biçimidir”

Bu kadar ağır felsefe duvarı bozar diyenler kendi yorumlarıyla bu ağırlığı hafifletmişlerdir
“ Gelme ne olursan ol gelme… Ben Mevlana değilim beni germe”
“ Ne şekil için verenle ne de veren için şekilden şekle girenle işim olmaz”
“ Hayat 3,5 ile 4 arasıdır. Ya 3,5 atarsın ya da 4 dörtlük yaşarsın”
“ Yüce şeytan sen bizim sevaplarımızı bağışla”
“ Hayat bizden aldıklarını neresine sokuyo acaba”

Duvar yazıları insanın karanlık yanı olan başkalarının yaşamlarını izleme tutkusunu tuhaf biçimde dürtükler. Onun için bazı duvar yazıları çok reyting alan diziler gibi takip ettirir kendini. Reyting konusunda fazla iddialı olanlar olsa da:
“ Ağladığımı kimseye söyleme anne onlar beni güçlü biliyor…
Şiirin devamı msn’de”

Her gün işe giderken geçtiği sokağın duvarından“ aşkın her zaman yeniden doğar prenses” yazısını okuyarak gülümseyen bir insan, bir sabah ansızın bembeyaz, “temiz”lenmiş bir duvarla karşılaşınca içinde bir şeylerin kırıldığını hisseder. Birkaç gün sonra o duvarda “ kimse seni silemez prenses” yazısını okuduğunda ise sevinçten neredeyse uçar.

Ne de olsa bir kez duvara yazıldıysa bir yazı, artık herkesindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder